Galatasaray’ın işi zor, Hamza Hoca’nın daha zor!

UEFA şampiyonlar Ligi’ndeki ilk maçında Atletico Madrid’e yenilen Galatasaray daha kötü bir sonuçla da sahadan ayrılabilirdi. Ki, ne yalan söyleyeyim Süper Lig’deki performansını dikkate aldığımda maçtan önce skor olarak aklımdan daha kötüsü geçmedi değil. 60. dakikada Fernando Torres’in oyuna girmesiyle sahadaki dizilimini değiştiren İspanyol ekip kendi sahasına çekilip daha desansif bir oyunla Galatasaray’ın üzerine gelmedi.
Gerçi; İlk 25 dakikada, hem de deplasmanda 2 farkla öne geçtikten sonra maçın bitimine 30 dakika kala kim olsa aynı şeyi yapardı. Fakat hakkını verelim adamlar önde olmalarına rağmen maç sonuna kadar kendini yere atmadı, iki de bir yatmadı, zamana oynamadı. Ki, oynadıkları futbol ve centilmenlikleri stadı dolduran binlerce taraftarın takdirini kazandı. Atletico Madridli futolcular maç sonunda Galatasaraylılar tarafından coşkuyla alkışlandı.

Gelelim Galatasaray’a… Herkesin aklında olan konu “Melo’nun yokluğu”, bu maçta kendini fazlasıyla hissettirdi. Takım oyun kurmakta, daha doğrusu oyunu öne taşımakta baştan sona zorlandı. Hamza Hoca’nın takımı öne taşıyacak, dikine oynayacak Emre ile oyuna başlaması önce bir “acaba…” dedirtti. Ancak Emre’nin paslaşmalarda üst üste yaşadığı top kaybı seyircinin dikkatinden kaçmadı. Tribünlerden yükselen ıslık sesleri, yanlış hatırlamıyorsam Emre’nin beşinci top kaybından sonra öyle bir arttı ki, 32. dakikada Hamza Hoca’ya oyuncu değişikliği yaptırdı. Emre’yi neredeyse maçın başında oyundan alan Hamza Hoca yerine Umut’u oyuna soktu. Umut ile birlikte de doldur-boşaltlar başladı. Oyunu ileri çıkaramayan Galatasaray bir şekilde topu ileri taşımaya çabaladı.

İkinci yarıya yine bir oyuncu değişikliği ile başlayan Galatasaray 60. dakikaya kadar biraz daha isteki bir oyun sergiledi. Ben, “Hoca Podolski’yi oyundan alır” diye düşünürken Sabri’nin yerine oyuna giren isim Yasin oldu. Yasin Öztekin takımı ve taraftarı biraz ateşledi. Bu durum akıllara “Hamza Hoca oyuna neden Yasin ile başlamadı?” sorusunu getirdi.

70. dakikada tüm stat “haydi cimbom haydi, tam zamanı şimdi” diye inliyordu ama kalan 20-25 dakikalık zaman diliminde Galatasaray’ın bırakın öne geçmesi, berabere kalması bile çok zor görünüyordu. Öyle ki, kendi yarı sahasında taç atışı yapan Carole, topa yaklaşan tek bir arkadaşı olmayınca kalecisi Muslera ile oyunu başlatmak zorunda kalıyordu. Burak’ın formasını sündüren, zaman zaman kızıp şortunu sıyıran ve sonrasında topa küsen tavırlarını saymıyorum bile. Bu arada belirtelim, Burak’ın kaçırdığı pozisyonlar da taraftara tabir-i caiz ise kafayı sıyırttı.

Sezon başından bu yana izlediğim kadarıyla Galatasaray’ın bu futbol ile Süper Lig’de bu yıl işi zor. Belli ki Şampiyonlar ligi de çok kolay geçmeyecek. Tabi bu gidişin bir faturası kesilecek. Maç sonunda tribünlerden yükselen “yönetim istifa” sesleri bunu şimdiden haber veriyor gibi. Ne demiştik başlıkta: Galatasaray’ın işi zor, Hamza Hoca’nın sanki daha da zor!

Peki diyeceksiniz ki, hiç mi olumlu bir şey yoktu? Vardı tabi. Bir kere Sneijder. Tıpkı Atletico Madrid’li oyuncular gibi taraftarın takdirini aldı ve coşkuyla alkışlandı. Sonra Semih, Selçuk ve Denayer bence görevini iyi yaptı.

“Birlik ve beraberlik içerisinde tek Türkiye!” (ultrAslan)

Ve, tabii ki maçın başında yaptıkları “birlik ve beraberlik koreografisi” ve maç sonuna kadar dinmeyen tezahüratları ile desteğini esirgemeyen Galatasaray taraftarı. Onlar da bir alkışı hak etti.

(Bu yazı 16 Eylül 2015 tarihinde www.ulusalkanal.com.tr adresinde yayımlanmıştır.)